Ufuk Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zeynep Aytül Çakmak, Halk Sağlığı Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, modern insan yaşamı ile birlikte değişen çevre koşullarının sağlığa olan etkilerini değerlendirdi.
Prof. Dr. Çakmak, sadece araba egzozlarından günlük olarak 200 bin ton, yılda ise 80-100 milyon ton karbonmoksitin havaya verildiğinin tahmin edildiğini belirterek,
Karbon monoksit, havadaki yoğunluğuna bağlı olarak kişide baş ağrısı, huzursuzluk, görme bozukluğu, kişilik değişikliği, paralizi ve sonunda ölüme kadar giden belirtiler gösterir, dedi.
Ufuk Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zeynep Aytül Çakmak açıklamasında, şu ifadelere yer verdi:
Rachel Carson isimli bir yazar bir sabah kalkıp, pencereden dışarı baktığı zaman, artık ağaçların ve çiçeklerin eskisi kadar canlı olmadığını, havanın eskisi kadar temiz olmadığını ve kuşların eskisi kadar güzel ötmediğini fark eder. Ve derki; artık hiçbir şey eskisi gibi değil, değişen çevre, canlıları olumsuz yönde değiştiriyor. Bunun üzerine çalışmaya başlar. Konu ile ilgili bilimsel makaleler toplar ve 1958-1962 yılları arasında Silent Spring yani Sessiz Bahar isimli romanı yazar. Onun romanında verdiği çevrecilik anlayışı ile ilk modern anlamda çevrecilik hareketleri başlamıştır. Çevreyi kişi üzerindeki dış etkilerin bütünü olarak tanımlayabiliriz.
İnsanoğlu ilk çağlarda değişik iklim koşullarından ve yabani hayvanlardan korunmak içgüdüsü ile mağaralarda, barınaklarda yaşamışlardır. Daha sonra barındıkları ortamı geliştirmişler, teknolojiden ve bilimden faydalanarak günümüzün modern evlerini yapmışlardır. Böylece kendileri için dış çevreden soyutlanmış, temiz, sağlıklı, konforlu ve her türlü ihtiyaçlarını sağlayabilecekleri küçük bir çevre oluşturmuşlardır.
Asit yağmurları tarımdaki verimliliği azaltıyor
Prof. Dr. Zeynep Aytül Çakmak, modern insan yaşamı ve çevre ile ilişkisinin zaman içerisinde farklı boyutlarda devam ettiğini kaydederek, şu bilgileri verdi:
İnsanlar yaşadıkları evleri aydınlatmak istemişler ve bunun için elektrik santrallerini yapmışlar. Özellikle termik santrallerinde kullanılan kömür ve petrolün yanma ürünleri arasında en tehlikeli gazlardan birisi kükürt dioksittir. Kükürt dioksit havadaki su ile birleşerek sülfüroz asit daha sonra sülfürik asit oluşturur. Sülfürik asidin atmosferde belli bir yoğunluktan fazla bulunması asit yağmurlarına neden olur. Asit yağmurları tarımdaki verimliliği azaltarak insan sağlığına indirek etki yapar. Kükürt dioksidin atmosferde fazla bulunması insanlarda solunum yollarının epitelini zedeler, ayrıca gözde yanma ve kaşıntıya sebep olur.
Her yıl atmosfere 147 milyar ton karbondioksit atılıyor
İnsanlar evlerini ısıtmak istemişler ve bunun için ağaç, petrol ürünleri, doğal gaz, kömür kullanmışlardır. Bunun sonucunda atmosfere karbondioksit ve karbonmonoksit atılmaktadır. Isınmak için orman katliamı yapmışlardır. Bunun sonucunda ormanların atmosfere atılan karbondioksiti bağlama kapasitesi azalmıştır. Orman katliamından önceki düzeyine ulaşabilmesi için kişi başı yaklaşık 5000 ağaç dikilmesi gerekir. Her yıl atmosfere 147 milyar ton karbondioksit atılmaktadır. Oysa dünyadaki bütün bitkilerin karbondioksit bağlama kapasiteleri 129 milyar tondur. 18 milyar ton karbondioksit atmosferde birikmektedir.
Isınmada kullanılan kömür, petrol, gaz karışımının yetersiz yanmasına bağlı olarak karbonmonoksit meydana gelir. Sadece araba egzozlarından günlük olarak 200.000 ton, yılda ise 80-100 milyon ton karbonmoksitin havaya verildiği tahmin edilmektedir. Karbon monoksitin havadaki yoğunluğuna bağlı olarak kişide baş ağrısı, huzursuzluk, görme bozukluğu, kişilik değişikliği, paralizi ve sonunda ölüme kadar giden belirtiler gösterir.
Kirli sularda tifo, kolera, amipli ve basili dizanteri riski!
Günden güne dünya nüfusunun insanlık yoğun bir üretim ve tüketim düzeyine ulaşmıştır. Bunun sonucu olarak atık miktarı artmıştır. Ancak insan kendi evini temiz tutmuş ama hem yaşadığı havayı hem de suları kirletmiştir. Suyun biyolojik etkenlerle yani hastalık yapıcı bakterileri virüsler, parazitler ve diğer organizmalarla kirlenmesi sonucu özellikle az gelişmiş ülkelerde hastalıklar ve ölümler görülmektedir. Kirli sularla tifo, kolera, kolera, çocuk ishalleri, amipli ve basili dizanteri, diğer barsak enfeksiyonları bulaşabilir. Kirli su bazı salmonella ve şigella enfeksiyonlarıyla amibiyazisin bulaşmasında doğrudan rol oynadığı gibi, malarya filaryazis ve şistozomiyazisin bulaşmasında da dolaylı rol oynar. Ayrıca Hepatit-A virüsü da kirli sularla bulaşır ve salgın yapar. İçinde fazla miktarda nitrat bulunan sular methemoglobinemiye yol açar.
Deterjanlar önemli su kirleticileridir
İçilen ve kullanılan suda kurşun, arsenik ve civanın belli bir miktardan fazla bulunması bu maddelerle zehirlenmeye neden olur. Flor miktarının fazlalığı dişlerde kalıcı lekelenmelere neden olur. İyot miktarının azlığı guatra neden olur. Son yıllarda deterjanlar önemli su kirleticilerdendir. Deterjanlarla kirlenmiş suları içenlerde mide ağrısı ve sindirim güçlüğü görülmektedir.
İnsektisit ve pestisitlerin insan sağlığına etkisi!
Ayrıca katı atıkların çevrede birikimi sonucu çevre kirliliği meydana gelmektedir. Çevre kirliliği kemiricilerin, vektörlerin çoğalmasına, bakterilerin üremesine, taşınmasına ve insan sağlığına zararlı diğer maddelerin insana ulaşmasına olanak hazırlayarak, insan sağlığına zarar verir.
Bunlardan daha da kötüsü, kontrolsüz çöplük alanlarında biriken metan gazının patlaması sonucu can kayıplarının meydana gelmesidir.
İnsanlık gıda gereksinimi için yakın çevresinde tarım yapmıştır. Ancak bunu yaparken de çevresini insektisit ve pestisitlerle kirletmiştir. Bu maddelerin kümülatif etkileri vardır ve ayrıca kanserojen olduklarına dair çalışmalar mevcuttur. Sinir sistemini, solunum sistemini, kardiovasküler sistemi, karaciğer, böbrekler, gastrointestinal sistemi etkiler ve ayrıca deri ve gözler üzerine de kronik etkileri vardır.
İyonizan radyasyonda ani ölüm riski!
Ayrıca insan sosyal bir ortamda bulunmak istemiş ve kendisine çalışabileceği iş kolları oluşturulmuştur. Bilimsel ve teknolojik icatlarda bulunmuştur. Böylece yeni endüstriyel alanlar ve meslek grupları meydana gelmiştir. Tabi ki bütün bunların sonucu olarak doğal çevre ile direk ve indirek etkileşimi olmuştur. Geliştirilen çeşitli mekanizmalarla dünyanın dengesi bozulmaktadır. Örneğin 1950 de Kloroflorokarbon gazı bulunmuş, bunu bulan bilim adamı Nobel ödülü almış, bu gaz başta jet uçakları olmak üzere birçok yerde kullanılmış, ancak atmosferdeki ozon tabakasının incelmesine hatta yer yer delinmesine neden olmuş. Bunun sonucunda ultraviyole ışınlarının etkisi artmış ve bu da deri kanserlerinin artmasına neden olmuştur.
İnsanlar çalıştıkları ortamlarda da çeşitli maddelere maruz kalmışlardır.
İyonizan radyasyonun etkileri sonucu ani ölümler, geçici lenfositopeni oluşumuna kadar değişebilen belirtilerle kendini gösterir.
Gürültü, kalıcı sağırlıktan psikolojik gerginliğe kadar etkili
Gürültü, özellikle 85 desibelden yüksek gürültü geçici ve kalıcı sağırlığa neden olur. Kalp vurum sayısı değişir, pupillalar genişler ve psikolojik gerginliğe yol açar. Dikkatin dağılmasına neden olur. İyilik duygusunu ortadan kaldırır. Bütün bu nedenlerle sağlık ve iş verimini olumsuz yönde etkileyen önemli bir çevresel etmendir.
Ağır metallerden özellikle sağlığı etkileyen arsenik, kadmiyum, civa, kurşun, çinko, antimona maruziyet sonucu kanser de dahil olmak üzere çok ciddi sağlık sorunları görülebilir. Çevre dünyadaki katmanlar arasındaki madde, element ve enerji dolaşımıyla ekolojik dengesini korumaya çalışır. Ancak bu dengenin bozulması sonucunda, belli kompartımanlarda bazı maddeler birikir, yani kirlenmeler meydana gelir, diyen Prof. Dr. Zeynep Aytül ÇAKMAK, insanların amacının yaşadıkları ortamın dengesini bozmak olmadığının altını çizerek şunları ekledi: İnsanlar tarafından kendileri için mükemmel, sağlıklı, konforlu bir ortam yaratmaya çalışırken bir taraftan da çevreye zarar vererek sonunda yine sağlıklarını riske atmaktadırlar. Sanayinin ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte dünyanın üstesinden gelemeyeceği oranda atık oluşmakta ve buda dünyanın dengesini bozmaktadır. Bu oldukça çelişkili bir durumdur.
Çevre kirliliğini önlemek için alınacak koruyucu önlemler başlangıçta pahalı görünürse de sonradan bozulan çevrenin düzeltilmesi için yapılacak olan çabaların maliyeti daha fazladır. Çevre sağlığı birçok meslek grubunun ekip hizmeti sunmasını gerektiren önemli bir sağlık sorunudur.
Toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi ve bu yönde eğitilmesi sorunun çözümünde en etkin rolü oynayacaktır. Sorun hepimizindir. Çözümü de bizlerdedir.
[toggle title=”Medi magazin”]https://www.medimagazin.com.tr/medilife/halk-sagligi/tr-degisen-cevre-kosullari-halk-sagligini-tehdit-ediyor-10-90-78180.html[/toggle]